|
|
Prof. Dr. Bülent Ülkar, “Düzenli egzersizle yalnızca egzersiz yapan kişinin vücudunda değil, aynı zamanda genetik yapısında da olumlu değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Egzersizin yararlı etkisi gelecek nesillere aktarılacak çok değerli bir mirastır.
İlaç yerine "erken yaşta başlayan egzersiz alışkanlığı"
Egzersiz yapmak yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan, başta kas iskelet sistemi, kardiyovasküler sistem ve beyin işlevindeki değişiklikler olmak üzere pek çok olumsuz etkiyi önleyebilir veya geciktirebilir. Buradan çıkan sonuç; giderek yaşlanan nüfus için "ilaç" yerine "erken yaşta başlayan egzersiz alışkanlığı" hem daha kaliteli hem de düşük sağlık giderleriyle yaşamak anlamına gelmektedir” dedi
|
Orta şiddetli egzersizler yaşlılarda hızla gelişen fiziksel düşkünlüğün önlenmesinde yardımcı.
Türkiye Spor Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin Ergün, de kongrede paylaşılan araştırma sonuçlarına değindi:
“Fiziksel aktivite ile sağlıklı ve başarılı yaşlanma ilişkisinin araştırıldığı ve bu alandaki en kapsamlı çalışma olan ‘The Life Study’ araştırmasının sonuçları paylaşılmıştır. İleri yaşta 400 metre kadar yürüyememenin majör bir fiziksel kısıtlılık kriteri olarak alındığı araştırmada; 70-89 yaşlarında 1635 kişi egzersiz programı ve sağlık eğitimi olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Egzersizler; 2 yıl boyunca haftada 150 dakika yürüyüş ve oturur pozisyonda küçük ağrırlıklarla bacaklara yönelik kuvvet çalışmalarını içermekteydi. Araştırma sonunda egzersiz yapanların inaktif veya hareketsiz yaşlılara göre yürüyüş mesafe oranlarının %18 arttığı ve daha da önemlisi fiziksel kısıtlılık gelişiminin %28 daha az olduğu ortaya konmuştur. Bu sonuçlar, orta şiddetteki egzersizlerin, yaşlılarda hızla gelişen fiziksel düşkünlüğün önlenmesinde ve onların daha aktif ve bağımsız bir yaşam sürmelerinde anahtar rol oynadığını göstermektedir.
Yürüyüş dünyada en çok önerilen egzersiz türüdür.
Ortaya çıkan kanıtlar egzersiz dışı günlük aktivitenin artmasının ve/veya hareketsiz yaşam davranışının değiştirilmesinin sağlık üzerinde bağımsız rolü olduğunu göstermektedir. Bu durum ‘daha çok yürü, daha az otur ve egzersiz yap’ sloganı ile ifade bulmaktadır.
Moleküler biyoloji araştırmaları egzersize bağlı olarak ortaya çıkan bazı fiziksel değişikliklerin bazen DNA üzerinde de kimyasal değişikliklere neden olabildiğini göstermektedir. Genetik yapıdaki bu adaptasyonların gelecek nesilleri de olumlu etkilemesi beklenmektedir.”
|
|
Kronik hastalığı olanlar kas kitlelerini kaybetmeden, uygun egzersiz programları ile kilo kaybetmeli, kardiyovasküler kondisyonunu arttırmalı.
Kongrede konuşulan güncel araştırmalara değinen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Karpuz ‘Obezite Paradoksu’ hakkında şu bilgileri verdi:
“Geçtiğimiz on yıl içinde yapılan çeşitli çalışmalarda, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) baz alınarak kişilerin kilo durumlarının değerlendirildiği durumlarda, özellikle de kalp yetersizliği ya da koroner arter hastalığı gibi tümü hasta olan bireyler arasında yapılan kıyaslamalarda, hafif kilo fazlası olanların kısa dönem mortalitelerinin VKİ<25 kg/m2 olanlara kıyasla daha az olduğunun gösterilmesi sonucu literatürde “obezite paradoksu” adı verilen bir deyiş yerleşti. Ancak fazla kiloların getirdiği bu avantajlı durum hafif kilo fazlası gruplarda görülmekte olup obezite şiddeti arttıkça mortalite tekrar artışa geçmektedir. |
Hasta olmuş kişiler arasında (hipertansiyon, kalp yetersizliği, koroner arter hastalığı vb.) bir J şekilli mortalite eğrisi olduğu, yani aşırı az ve aşırı fazla Vücut Kitle İndeksi değerlerinde mortalitenin fazla, hafif kilo fazlası olanlarda ise az olduğu söylenebilmektedir. Burada önemli olan nokta ise bu karşılaştırmaların zaten hastalık başlamış bireyler arasında yapılıyor olmasıdır. Yani, hiç hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde kilo fazlalığının getirdiği kardiyovasküler kronik hastalık riskindeki artışa tezat oluşturabilecek bir durum söz konusu değildir.
Burada daha çok önemli olanın kronik hastalığı olan bireyin kas kitlesini kaybetmeden, uygun egzersiz programları ile kilo kaybederek kardiyovasküler kondisyonunu arttırması olduğu düşünülmektedir. Yani kronik hastalığı olanlara kilo almanın daha iyi olacağı mesajı verilmemeli, bunun yerine kilo azaltılmasının faydalı olabilmesi için hedefin kardiyovasküler kondisyonu iyileştirecek uygun bir egzersizin uygulanmaya başlaması önerisi yapılmalıdır.
Sağlıklı bireylerde uygun kilonun sağlanıp idame ettirilmesi birincil korunma için önemini korumaktadır. Obezite paradoksu klinisyenlere kronik hastalığı olan hastaları ile ilgilenirken vücut ağırlık dengeleri konusunda dikkatli olmalarını gösteren önemli bir örnektir.”
Zayıf olan hareketsiz biri kilolu olup hareket eden birinden daha fazla hastalanma riskini sahip!
Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Aylin Hasbay Büyükkaragöz takip ettiği Egzersiz İlaçtır Kongresi’nde öncelikle hareketsizliğin şişmanlıktan daha önemli sağlık riski taşıdığının birçok konuşmada belirtildiğini söyleyerek:
“Kongrede sıklıkla zayıf olan hareketsiz birinin kilolu olup hareketli birine kıyasla sağlık açısından daha riskli durumda olduğu üzerinde duruldu. Kilolu olma durumu bilindiği gibi sağlık açısından çok riskli olmayıp hareketsizlikle birleştiğinde problem yaratmaktadır.
Yapılan çalışmalar kızlarda özellikle 11 yaş sonrası aktivitenin çok azaldığı ve bu dönemin ergenlik başlangıcı dönemle aynı zamana geldiği belirtilmektedir. Bu yaş grubunda hareketliliğin artması için okullara çok önemli görevler düşüyor” dedi.