Anasayfa
Hakkımızda
Yayın Kurulu
Arşiv
Künye
İletişim
Ayın Konusu
Kongre Takvimi
Kitap Köşesi
Sağlık & Tıp Dernekleri
 
 
 
 
 
 
 
Kongre Haberleri
 

12. GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ YILLIK TOPLANTISI ANTALYA'DA DÜZENLENDİ

Türk Girişimsel Radyoloji Derneği (TGRD) tarafından düzenlenen “12. Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantısı”, 9-12 Mart 2017 tarihleri arasında Belek-Antalya’da gerçekleşti.

Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına katılan Prof. Dr. M. Halil Öztürk, Prof. Dr. Cem Yücel, Prof. Dr. Hasan Dinç ve Doç. Dr. Burçak Gümüş, girişimsel radyolojinin uygulandığı alanlar ve tedavide yeni gelişmeler hakkında bilgileri aktardı.

 
Prof Dr Halil Öztürk  

''GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ, BİR ÇOK HASTALIĞIN TEDAVİSİNDE BAŞARI İLE UYGULANIYOR''  

12. yıllık toplantıda ele alınan konuların kısa bir özetini yapan TGRD Yönetim Kurulu Başkanı ve kongre Başkanı Prof. Dr. M.Halil Öztürk, girişimsel tedavilerin sıklıkla uygulandığı hastalıklar hakkında genel bilgiler verdi, malzeme teminindeki sorunlara dikkat çekti.

''TGRD olarak düzenlediğimiz 12. Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantımız önceki yıllarda olduğu gibi girişimsel radyolojideki son gelişmelerin ve güncel uygulamaların sunulduğu, 450 katılımcının takip ettiği yüksek düzeyli bilimsel içeriği ile aynı zamanda karşılaşılan sorunlara çözümler üretildiği bir toplantı oldu. Bilimsel programda yer alan konular, alanlarında uzman olan değerli ulusal ve uluslararası bilim insanlarının katılımıyla tartışıldı. 31’i oturum başkanı olmak üzere 51 konuşmacının yer aldığı toplantıda, paralel olarak devam eden 2 salonda 20 oturum düzenlendi.  Ayrıca İnme, Onkolojide Lokal Ablasyon, Vasküler Arkes ve  Serebral Anevrizma Çalıştaylar gerçekleştirildi ve videolu eğitimlere yer verildi.

GİRİŞİMSEL RADYOLOJİDE NELER YAPIYORUZ?

Prof. Dr. M.Halil Öztürk
TGRD Yönetim Kurulu Başkanı ve Kongre Başkanı
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD Öğretim Üyesi

''Girişimsel Radyoloji, klasik radyolojinin tedavi amaçlı özelleşmiş bir dalıdır. Klasik radyolojiyi, tanısal radyoloji olarak da isimlendirebiliriz. Tanısal radyolojide hedef, isminden de anlaşılacağı üzere, değişik görüntüleme cihazlarını kullanılarak, hastalıklara tanı konmasıdır. Bu amaçla kullanılan röntgen, mamografi, ultrason, doppler, tomografi ve emar gibi çok sayıda görüntüleme cihazları mevcuttur. Girişimsel radyologlar ise, yine aynı cihazların bir veya birkaçını kılavuz olarak kullanarak hastalıklara müdahale ederler ve radyolojik görüntüleme cihazları kılavuzluğunda yapılan bu operasyonlara girişimsel radyolojik işlemler diyoruz.

Girişimsel radyolojide büyük ameliyat kesileri yoktur. Sadece bir iğnenin ve arkasından kateter dediğimiz plastik boruların geçeceği kadar küçük kesiler yoluyla operasyonlar gerçekleştirilir. Ancak işlemler sırasında, değişik görüntüleme cihazları ile sürekli kontrol vardır ve vücut içine gönderilen iğne veya kateterlerin nereye gittiği sürekli takip edilir. Sıklıkla kullanılan kılavuz görüntüleme yöntemleri ultrason, tomografi veya anjiyografi cihazıdır.

Girişimsel radyolojide işlemler çoğunlukla lokal anestezi ve sedasyon (hastanın narkozsuz uyuması) ile gerçekleştirilir. Bu nedenlerle işlem sonrası iyileşme ve hastanın normal yaşama ya da işine dönme süresi daha kısadır. Bazı durumlarda genel anesteziye ihtiyaç olabilir. Buna rağmen bu hastalarda da yine işlem sonrası iyileşme açık cerrahiye göre çok daha hızlıdır.

GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ’NİN İLGİLENDİĞİ DAMAR TEDAVİLERİ, KALP DAMARLARI DIŞINDAKİ TÜM DAMARLARI KAPSIYOR

Girişimsel Radyoloji’nin ilgilendiği damar tedavileri, kalp damarları dışındaki tüm damarları kapsar. Bu tedaviler, daralmış veya tıkalı damarların açılması ya da hastalıklı damarların kapatılması şeklinde olabilir. Girişimsel Radyoloji’de yaptığımız işlemleri, damar (vasküler) tedavileri ve damar dışı (nonvasküler) tedaviler olarak iki büyük gruba ayırmaktayız. Nonvasküler (damar dışı organlarla ilgili) girişimsel radyolojik uygulamalar, değişik anatomik bölgelere ve hastalıklara göre çok çeşitli olup, abse/kist tedavileri gibi sıvı drenajlarını, böbrek veya safra kanallarına yönelik kateter girişimlerini, tümör ablasyon (yakma veya dondurma) işlemlerini içermektedir. Örneğin RF-Radyofrekans Ablasyon tedavilerinde;  Tümörlerde iğne ile hastalıklı bölgeye görüntüleme cihazları eşliğinde bir iğne ulaştıktan sonra bu iğne aracılığı ile yakma veya dondurma tedavileri yapılmasıdır.  Ancak bunun için tümörün uygun bir evrede yakalanmış olması gerekmektedir. Çok değişik tümörler için bu yöntemler uygulanabilmektedir. Son zamanlarda, tiroid nodüllerinde de ablasyon tedavileri önemli bir alternatif olmuştur.

Damar daralması veya tıkanıklığında Balon Anjioplasti (PTA) ve stentleme dediğimiz yöntemleri kullanmaktayız. Diz altı damarları gibi çok ince damarların tedavileri bile artık büyük bir başarı ile gerçekleştirilmektedir. Hastalıklı damarların kapatılması işlemlerine ise embolizasyon denmektedir ve tedavi yapılan durum veya organa göre çok değişik yöntemler söz konusudur.

Bazen tıkanıklık nedeni pıhtı olabilir. Bu durumlarda da pıhtıların eritilmesi veya çıkarılması şeklinde işlemler uygulanabilmektedir.  Damar pıhtılarına müdahale, özellikle inme yani felç geçirmekte olan hastalar için hayati önem arz etmektedir. Bu nedenle girişimsel radyologlar inme hastalarına müdahale ekibinin çok önemli bir parçasıdır.

GÖRÜNTÜLEME CİHAZLARINI ETKİN KULLANABİLEN BİR BRANŞ OLMAMIZ TEDAVİ BAŞARIMIZI ARTTIRIYOR

Damar tedavileri çoğunlukla anjiyografi cihazları kullanılarak yapılmakla birlikte, artık ultrason cihazları da zaman zaman damar müdahaleleri için kullanılmaktadır.  Damar girişimleri için ultrasonun dahil edilmesi işlem başarısını belirgin şekilde artırmaktadır. Birden fazla görüntüleme cihazını etkin bir şekilde kullanabilmek, eğitiminin asıl başlangıcı görüntüleme cihazlarını kullanmak olan girişimsel radyologları, bu işlemleri yapan diğer branş hekimlerinden ayıran en önemli farktır.

MALZEME TEMİNİNDE SORUN YAŞIYORUZ!

Girişimsel radyoloji işlemlerinde kullanılan malzemelerin temininde giderek artan güçlükler yaşamaktadır. Çünkü Sosyal Güvenlik Kurumunca malzeme fiyatlarına yıllardır enflasyon ile orantılı düzenleme yapılmamıştır. Girişimsel radyoloji işlemlerinde kullanılan malzemelerin maalesef çoğunluğu ithal ürünlerdir. Büyük ölçüde dışarıya bağımlı olduğumuz bu ürünlerde, üreten veya temin eden firmaların, fiyat politikaları nedeniyle ülkemizdeki faaliyetlerini kısıtlaması ya da sonlandırması endişesi yaşamaktayız. Bunun örnekleri geçmişte yaşanmıştır ve bazı kalemlerde de halihazırda yaşanmaktadır. Bu konular yıllardır dile getirdiğimiz sorunlar olup, artık bunları konuşmamak için, malzeme fiyatlarına enflasyon ile orantılı düzenlemelerin düzenli olarak yapılmasını yetkililere önermekteyiz.''

“İNME, TOPLUMSAL SAĞLIK SORUN OLARAK ARTIYOR”

Prof. Dr. Hasan Dinç
TGRD Yıllık Toplantı Bilimsel Kurul Başkanı
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Tıp Fakültesi Radyoloji AD Öğretim Üyes
i

''İnme. Kalp-damar hastalıkları ve kanserden sonra en sık üçüncü ölüm nedeni olup,  dünyada ve ülkemizde büyük bir toplumsal sağlık sorunudur. Sakatlığa yol açan hastalıklar açısından ise ilk sıradadır. Bu nedenle hem önlenmesi hem de tedavisi için çok sayıda çalışmalar yapılmaktadır.

Halk arasında felç olarak da bilinen inme, beyin damarlarında ani oluşan sorunlar nedeniyle beynin fonksiyonlarının bir kısmını kaybedilmesi olarak tanımlanabilir. Neden olan damar sorunları çoğunlukla pıhtıya bağlı tıkanmalardır. Pıhtı kaynağı ise kalp boşlukları veya boyun damarlarındaki darlıklar olabilir.

GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ, İNME GEÇİRMEKTE OLAN HASTALARIN TEDAVİSİNDE ÖNEMLİ BİR YERE SAHİP

Beyni besleyen ve halk arasında şah damarı (karotis arteri)   dediğimiz boyun damarlarının daralmaları felç oluşumunda önemli bir risk faktörüdür. Bu darlıklar çoğunlukla damar sertliğine (ateroskleroz) bağlı oluşur ve girişimsel nöroradyolojik yöntemlerle tedavisi felçleri önlemede çok önemli katkı sağlamaktadır.

İnmenin önlenmesi için koruyucu ilaç tedavileri yanında, varsa boyun damarlarındaki darlıkların tedavisi girişimsel radyolojinin önemli uğraş alanlarındandır. Şah damarındaki darlığın tedavisinde kullandığımız yöntem stentle takılmasıdır. Ancak bu işlemin bu konuda deneyimli girişimsel nöroradyoloji hekimlerince yapılması, işleme ait risklerin azalması için gereklidir. Çünkü bu bölgenin stentlenmesi, teknik olarak diğer stent tedavilerinden farklı olup daha karmaşıktır. Ayrıca risklerinin sonuçları da diğer bölge stent tedavileri ile karşılaştırıldığında çok ciddidir.

2014 ve 2015 yılında yapılan çalışmaların sonuçlarına göre, girişimsel radyolojik yöntemler zamanında müdahale edebilen inme hastasının tedavisinde çok etkin olmaktadır. Zamanında müdahale ise, inme sonrası hastanın hastaneye ilk 3-4 saatte getirilmesinin ve ilk 6-8 saat içinde yapılan müdahaleyi ifade etmektedir. Bu zaman aralığında müdahale edilen hastalarda gerekli ise damar içinden beyindeki pıhtıyı temizlememiz mümkündür. Bu yöntemler tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tedavide girişimsel radyologlar tarafından kullanılmaktadır.

İNMEYE ERKEN MÜDAHALE ÇOK ÖNEMLİ!

Toplumun inme hastalığını iyi tanımaları ve erken reaksiyon göstermeleri gerekmektedir. Toplumun bilinçlendirilmesi dışında sağlık sisteminin de bu konuda iyi bir organize olması gereklidir. İnme geçirmekte olan hastaların hızlı bir şekilde ulaşabileceği ve bu işlemin yapılabildiği merkezlerin oluşturulması gerekmektedir. Birçok sağlık kurumumuzda bu amaçla merkezler oluşturulmuştur. Ayrıca Bakanlığımızın da bu amaçla bir çalışma içinde olduğunu biliyoruz.''

''TİROİD NODÜLLERİNİN TEDAVİSİNDE ABLASYON''

Prof. Dr. Cem Yücel
Türk Girişimsel Radyoloji Derneği Üyesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

''Görüntüleme yöntemleri eşliğinde gerçekleştirilen ablasyon tedavilerinden başlıcaları arasında radyofrekans(RF), mikrodalga, laser ve kriyoablasyon sayılabilir. Tüm bu yöntemlerin esası ultrasonografi veya bilgisayarlı tomografi gibi yöntemler eşliğinde görerek özel bir iğne-elektrod ile ciltten girilerek hedef dokuya ulaşılması ve bu dokunun yakma ya da dondurma ile haraplanmasına dayanır.

Ablasyon tedavileri, 1990’lı yılların ortalarından beri karaciğer başta olmak üzere çeşitli organların (böbrek, akciğer, kemik, meme vb) iyi ve kötü huylu tümörlerinin tedavisinde kullanılmaktadır. Toplumda tiroid nodülleri oldukça sık olup bireylerin % 30-40’ında görülür. Kötü huylu nodüllerin tedavisi cerrahidir. Ancak bunlar tüm nodüllerin % 5-10 gibi küçük bir grubunu oluşturmaktadır. İyi huylu nodüllerde ise tedavi gerektiren durumlar ise; Nodülün bağımsız olarak tiroid hormunu salgılaması (otonom nodül), komşu dokulara bası sonucunda ortaya çıkan sorunlar (yutma güçlüğü, solunum sıkıntısı gibi), takipteki nodülde boyut artışı eğilimi ve kozmetik nedenler.Bu gruptaki olguların büyük bir kısmında RF yöntemi ile tedavi uygulanabilir.

YÖNTEM CERRAHİ İLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA ÖNEMLİ AVANTAJLARA SAHİP  

İşlem ayaktan yapılır.Genel anestezi yapılmaz.İşlem sırasında lokal anestezi ve gerekirse sakinleştirici kullanılır. Ciltte kesi yapılmaz. Nodül boyut ve sayısına bağlı olarak 10-30 dk. sürer. Yanan nodül zaman içinde vücudun bağışıklık sistemi tarafından ortadan kaldırılır. Bir yıl içinde nodül % 80-90 oranında küçülür.Kanama ve ses kısıklığı gibi sorunlar cerrahiye göre daha nadir gelişir.İşlem sonrasında hasta hemen normal hayatına dönebilir. Gerekli durumlarda işlem tekrar edilebilir.Radyofrekans tedavisi, herhangi bir nedenle daha sonraki zamanlarda yapılacak bir cerrahiye engel değildir.Her ne kadar yöntemin birçok avantajları olsa da uygulayacak hekimin ultrason cihazı kullanımı ve ablasyon yöntemleri ile yeterli deneyimi olması gereklidir.

Hastaların da işlem hakkında iyi bilgilendirilmesi gereklidir.Ablate edilen nodülün boyutları aylar-yıllar içinde küçülür.Birden fazla seans gerekebilir.Nodülün yakılamayan kesimleri yeniden büyüyebilir ve ek tedavi gerekebilir. İşlem sırasında ağrı hissedilebilir. Nadiren de olsa ses kısıklığı ve kanama gibi komplikasyonlar gelişebilir.''

''DİABETİK AYAK DAMAR TIKANIKLIKLARI'NIN TEDAVİSİNDE ENDOVASKÜLER YÖNTEMLER DAHA ETKİN TEDAVİ İMKANI SAĞLIYOR''

Doç. Dr. Burçak Gümüş
TGRD Yıllık Toplantı Bilimsel Kurul Üyesi
Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD Öğretim Üyesi

'' Diyabet, tüm dünyada ve ülkemizde yaygın olarak görülen ve sıklığı giderek artan bir halk sağlığı sorunudur. Diyabet hastalığının insan vücudunda etkileri her organ sisteminde görülmekle birlikte, en ağır sonuçları dolaşım sisteminde izlenir. Kontrolsüz şeker hastalarında hızlanmış “ateroskleroz” yani damar sertliği normal insanlara göre 2 ila 4 kat daha sık görülür. Ateroskleroz sonucu kalp, sinir sistemi, kol ve bacak damarlarında darlıklar ve tıkanıklıklar gelişmesi kaçınılmaz bir sondur.

Özellikle bacakta izlenen damar tıkanıklıkları, şeker hastalarının önemli bir sorunu haline gelen diabetik ayak yarası oluşumunda ana faktördür. Diabetik ayak yarası olan hastaların büyük bir kısmında eğer ayak yarası iyileşmesi sağlanamazsa uzuv kaybı ve eşlik eden artmış ölüm oranları beklenen sonuçtur. Dünya üzerinde her 20 saniyede bir, diabete bağlı olarak bir bacak kesilmek zorunda kalınmaktadır. Özellikle tıkanıklık seviyesi kritik düzeyde olan hastaların %35’i bacak kesilmesi, %20’si ise ölüm ile karşı karşıyadır. Bu veriler diabetik ayak yarasının önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

Diabetik ayak yarasının tedavisinde birçok disiplinin ortak çalışması yüz güldürücü sonuçlar doğurmaktadır. Bunlar arasında girişimsel radyolojinin rolü büyüktür. Tıkanık olan damarların açılmasında özellikle diz altı seviyedeki darlık ve tıkanıklarda eskiden kullanılmakta olan cerrahi tedavi yöntemleri artık yerini anjiografi yoluyla uygulanan “endovasküler”, yani damar içi tedavi yöntemlerine bırakmıştır. Halk arasında da yaygın olarak bilinen balon ve stent tedavileri ayak damarları içinde kullanılarak yüz güldürücü sonuçlar almak artık mümkündür. Hastalar böylece daha kısa süreli hastanede kalış süresi ile ve daha az istenmeyen hadise oranları ile daha etkin tedavi imkanı bulmaktadır. Medikal teknolojinin her geçen gün gelişmesi ile ilaç kaplı balon ve stent uygulaması gibi yeni tekniklerde günümüz pratiğine kazandırılmakta olup ileride girişimsel radyolojinin diabetik ayak yarasının tedavisinde daha büyük bir paydada rol oynayacağı görülmektedir.

Diabetik ayak yarası olan hastaların ve diabetik ayak yarası ile uğraşan hekimlerin tedaviler açısından girişimsel radyolojinin ve endovasküler tedavilerin farkındalığında olması ve işbirliği sağlanmasının bu sağlık problemi ile mücadelede daha güzel sonuçların elde edilmesine katkıda bulunacağı düşüncesindeyiz.''           

 
 
11.03.2017
Zeynep Çetinkaya
Copyright © populersaglikdergisi.com